Niye Bu Çatı Ahşap?
İstanbul’da ilk kez bir spor salonunun çatısı ahşapla örtüldü.
Aşağıda proje sahibi Mimar Nevzat Sayın ve yüklenicisi Mimar Vedat Tokyay ile Emine Erdoğmuş tarafından yapılan söyleşiyi okuyabilirsiniz.
“Bu yapı 2001 yılında inşa edilmiştir ve büyük bir olasılıkla, Türkiye’de çatısında lamine ahşap kullanılmış ilk yapıdır”
Emine Erdoğmuş: Niye bu projenin çatısı ahşap diye başlıyalım mı?
Vedat Tokyay: Hangi projenin ahşap olacağını gerektiren veya belirleyen unsurun tasarım olması gerekir diye düşünüyorum. Yani önce tasarım belirleyici olmalı daha sonra tasarımın gerektirdiği malzeme ahşap mı, çelik mi, beton mu, kagir mi o ortaya çıkmalı. Tabii oradan yola çıktığım zaman doğal olarak malzeme şövenizminden dışarı çıkmış oluyorum yani bir malzemeyi ya da teknolojiyi değil bir tasarıma sağlanan olanaklar silsilesini savunmuş gibi oluyorum. Büyük bir içtenlikle söylediğim olay şu, okul herhangi bir yapı değil. Tasarımda, okul ve okulu kullananlar gündeme geldiği zaman bu kriter belki en önemli kriterlerden birisi oluyor. Yani yapının hızı bence önemli değil, yapının açıklığı çok rahat geçebilmesi, yapının ekolojik olması da çok önemli değil bence. Orada, o yapı bir teknolojik yapı değil mimari bir yapı olduğu için o yapıyı kullanan insanların yaşamak isteyecekleri bir iç mekânın niteliği önem kazanıyor. Şöyle düşünün aynı tonozun altına bir otobüs garajını koyduğun zaman o ahşap ne kadar anlamlı olur? Çünkü gerçekten endüstriyel ahşabın sunduğu imkân önce tasarımcıya daha doğrusu tasarımcıyla birlikte onu kullanan insanlara. Önce tasarımcıya imkân sunuyor yani bir mühendise imkân sunmuyor. Gerçekten bunun şansı bütün dünyadaki şansı, tasarımı zorlayıcı ya da tasarıma imkân verici yanlarıdır. Bu tartışmayı sadece sıcak malzeme, akustik malzeme gibi mesajlara dayandırmamak gerekli.
Bir yapı malzemesi ile birlikte tasarlanır. O herhangi bir malzeme ile yapılabilir değildir.
Nevzat Sayın: Ben aynı kanıda değilim, endüstriyel ahşabı da diğer bütün malzemeler gibi düşündüğüm zaman o ancak kendi gerçekliği ile var olabilir bir, ikincisi de bir şeyi herkesin anlayacağı dille anlatmak bana çok önemli geliyor. Bu binayı yapmadan önce ahşapla ilgili düşüncelerim endüstriyel ahşap olarak kullandıktan sonra değişti. Uzun süredir eski yapı restorasyonu ile uğraştığım için ahşabı malzeme olarak ve teknoloji olarak oldukça iyi tanırım. Bir yapı malzemesi ile birlikte tasarlanır. Yani önce formuna karar verilir, ve o herhangi bir malzeme ile inşa edilir değildir benim için. Brüt beton başka bir yapıdır, yığma teknolojisi ya da prefabrikasyon tamamen başka bir konudur. Tasarımın doğrudan girdisidir bu. Ahşap şöyle ilginç geliyor bana; bir defa depremle ilgili olarak üst yapının hafifletilmesi önemli bir konu. Bu konuda ahşapla yarışabilecek ikinci bir malzeme yok açıkçası. İkincisi, Spor salonunda akustiği biz nasıl sağladık? Koral akustiğe çok yatkın olan tonozda bile, çatı döşeme malzemesi olan ahşabın aracıklı döşenerek, yüzeyin dişlenmesiyle oluşturulan sıfır maliyetli akustik bir yüzey elde ettik. Bazı malzemeler artık eski malzemeler olarak kabul ediliyor. Ahşap da bunlardan. Bu beni müthiş kışkırtıyor, bin yıldır kullanılan bir malzemeyi, bugünün teknolojileriyle kullanmak son derece önemli. Kokusuyla, çivisi, vidası, tutkalı, testeresiyle iyi tanıdığımız bir malzeme ahşap. Bir çok şey yok edilirken sen geçmişi olan, bu malzemeyi bugüne taşıyabilirsin, üstelik birkaç adım ileri götürerek. Geleneksel bir yapıda, binlerce çivi kullanılarak yapılmış bir işi, sekiz tane cıvata sıkarak da çözebilirsin. Beni burası çok ilgilendiriyor. Sonunda bütün bunlar o mekânın etkisini, o mekânın tadını oluşturan pozitif şeyler anlamına geliyor.
Depremle ilgili olarak üst yapının hafifletilmesi önemli bir konu. Bu konuda ahşapla yarışabilecek 2. bir malzeme yok açıkçası.
E.E: Ben bu sistemle 250 metre geçilebileceğini fakat bu 250 metrenin ne betonarmeyle ne de çelikle tasarlanmasının imkânı olmadığını okumuştum.150 metre geçilmiş zaten bu konuda ne düşünüyoruz.
V.T: İyi de ben işin nicelik tarafında değilim tabii ki çok güzel bir şey büyük açıklıkları geçmek, ama 100-150-200 açık artırma gibi, işin sadece nicelik boyutuyla gitmek, ya da sadece öyle savunmak, ahşap daha fazla geçer diyerek, başka bir şeyin tuzağına düşüyoruz. Örneğin Portekiz’ de Lizbon Expo fuarında SOM’un tasarladığı bir Ütopya pavyonu var belki gördünüz. Şimdi 120 metre açıklık çok heyecan verici ve jüri tarafından yangın dayanımı, sürdürülebilir ekolojik yanı, akustik yanı ve büyük açıklık geçme diye 4 tane kriterle birincilik kazanan bir proje. Kullanılan malzemenin çoğunluğu ahşap ama çok büyük miktarda paslanmaz ve galvaniz çelik kolon takviye ile birlikte. Bizim bu yaptığımız türde tartışma hiç orada yapılmıyor. Çünkü hakikaten çeliğin avantajlı yanları ile ahşabın avantajlı yanlarını o kadar güzel, hem tasarım hem mühendislik açısından birleştiriyorlar ki o zaman ben hep o mutluluğu duyuyorum. Ben mimarım herşeyden önce çeliği de ahşabı da ayrı ayrı değil birlikte de kullanma zevkine rasyonel bir açıdan girebilirim. Ben bu izdivacın doğru olduğuna inanıyorum.
E.E: Ama Türkiye’ de özellikle bunu söylemek lazım. Benim tanıdığım bazı çok önemli mimarlar arasında “dört metreden fazla geçilmez” ahşapla diyenler var. Gerçeğin bilinmesi ve duyulması en azından önemli gibi geliyor bana.
N.S: O tam geleneksel kullanım işte 4 metre gerçekten de geleneksel kullanımda ideal açıklıktır. İşin ilginç tarafı çoğu mekân için de 4 metre ideal bir ölçüdür, odalar, girişler, salonlar… Fakat bugünkü kullanım için böyle bir sınır yok, sen bunu betonarme ile kullan, çelikle kullan. Tabii ki hem mimar olarak hem mühendis olarak bir yol bulunabilir. Yani betonarme yaparken de onu da çelikle birlikte kullandığımız oluyor. Birlikteliklerinde bir problem yok. Sadece ahşap bizim için geçmişte kalmış bir malzeme gibi, genel kabul bu yönde. Biz Erdek ve İstanbul’da iki ahşap yapı yaptık. Her ikisini de geleneği bilerek ama farklı biçimde kullanarak yaptık. Erdek’tekinin görüntü olarak da hiçbir geleneksel referansı yok. Son derece çağdaş görünümlü bir yapı ama malzeme kullanımı “eski”. Okulda ise ilginç olan aynı malzemenin olanaklarının düşünebildiğimizin çok ötesinde olması ahşabın yangına dayanıklılığını çok az insan biliyor. Yangında hızla yapısal bozulmaya uğramadığı için müdahale etme şansın var. Çeliği düşün daha ateşle karşılaştığı andan itibaren yapısal olarak bozuluyor. Bu azımsanacak bir şey mi? Özellikle çok sayıda insanın bulunacağı büyük açıklıklı mekânlarda ahşap kendiliğinden daha önemli bir malzeme haline geliyor.
V.T: Ben başka bir konuya girmek istiyorum. Okuldaki akustik ile ilgili söylediklerine geri dönersek… Yapılarda malzemeler çeşitlendikçe mimarın gerçekleştirmesi gereken kavramlarda bir parçalanma oluyor. Akustiği başkası başka malzemelerle çözüyor, çeliği başkası çözüyor v.s. Yani bir yapı birkaç fonksiyonu birden yapamayacak hale geliyor . Bu acaba sesli olarak düşünüyorum sistemin çok fazla mal ve hizmet satma iç güdülerinden mi kaynaklanıyor? Örneğin bir kültür merkezi projesi: Projenin çatı kabuğunda 3-4 tane çok değişik unsur var çelik var, beton var, ahşap var, akustik levhalar var. O kadar katman bir araya geliyor dolayısıyla bu kadar katmanı savunan mimarlar, mühendisler, şirketler v.s. gündeme geliyor ve bir yapı bir yerden sonra içinden çıkılamayacak bir hale geliyor, detayları ile şusuyla busuyla. Sanki 1000-2000 yıl önce yapılan büyük salonlar akustik olarak kötü müydü?
N.S: Olağanüstüydü, Aya İrini’yi düşünün.
V.T: Şimdi ben şu noktaya gelmek istiyorum. Yalınlık acaba sadece naif ya da dürüst ya da minimal yaklaşımın sonucunda mı savunulan bir düşünce? Yoksa gerçekten tasarımın olması gereken şey o mu? Çünkü o kesite bakınca inanamadım hakikaten. İnsanlar yumurta biçimine benzer bir kabuğun önce çelikten bir iskeletini yapıyorlar. Bu iskeletin üzerine kalıp koyuyorlar. Kalıbın üzerine beton döküyorlar. Betonun üzerine dışardan gelecek olan sesi engellemek için bir katman daha yapıyorlar. Bütün bunların altına, çeliğin altına da akustik bir tavan yapıyorlar. Bütün bunları düşündükten sonra ben tabii mantıki olarak soru sormak ve yanıtını vermek zorundayım. Bu kadar iş yapılıyorsa bu kadar mal, bu kadar hizmet satılsın diye mi yapılıyor, bu bir kurgu mu? Sonunda elde edilecek, akustiğin kalitesi Aya İrini gibi mi? Belki de ondan daha kötü olacak. Ona eşit olsa bile Aya İrini’ de herhalde çok kompleks bir katman yapılmadığı ya da uygulanmadığı gerçek. Buradan şuna gelmek istiyorum. Biz bir sürü gereksinmeleri üst üste çakıştırıp hakikaten yalın, ekonomik, doğru çözümlere doğru gittikçe sanıyorum ki bazı parmaklar kalkıp bu işin yanlış olduğunu çok rahat söyleyecekler.
N.S: Benim için yalınlaşma böyle bir şey. İnşai olarak gerekli olan şeylerin mimari bir dil olarak da kullanılabilmesi ve ses ya da ısı izolasyonu gibi nedenler için de kullanılabilir olması, aynı şeyin birden çok işe yaraması, kesitleri inanılmaz inceltiyor, yapılan işi azaltıyor ve onunla başa çıkılabilirliği kolaylaştırıyor.
V.T: Bu bahsettiğim yapı, baştan tabakalı ahşap olarak planlanmış sonra da bu şekle dönüşmüş.
E.E: Türkiye’de bu iş ahşapla olmaz diye büyük bir savaş verilmiş.
V.T: Tabii bir takım insanlar beton v.s. satacak.
E.E: Ondan mı, yoksa bilgisizlikten mi? Ondan o kadar emin değilim. Ahşaba olan bir güvensizlik var bizde. Onun için zaten ahşap binayı restore edelim diyorlar, binayı yıkıyorlar bunu kurullar bile kabul ediyor, betonarme taklidini yapıp ahşapla süslüyorlar.
N.S: Bazen plastikle de kaplıyorlar.
E.E: Ben artık plastikle kaplamalarını yadırgamıyorum. Belki bu daha bile doğru. Eğer yıkmışsan o binayı betonarme yapmışsan plastikle de kapla. Ne çıkar bundan.
N.S: Benim itirazım var. Bir yapıyı ahşap gibi görünen plastikle kaplamak iğrenç bir şey. Ama plastik olarak tasarlayıp yapmakta hiçbir sakınca yok.
E.E: Ben bu kadar ahşapçıyım benim de itirazım yok buna ama taklit yapmak çok kötü ahşaba benzer plastik ahşaba benzer beton…
V.T: Plastiğe benzeyen ahşap var mı?
E.E: Doğru söyledin. Bütün malzemeciler çağdışı dedikleri, beğenmedikleri ahşabı taklit etmeye çalışıyorlar. Ama ahşabın başkasına benzemeye çalışmak gibi bir problemi yok.